İç Anadolu’da yazı ayrı bir dert, kışı ayrı bir dert. Yaz mevsiminde güneş yakar kavurur, kışın ise soğuk kemikleri dondurur. Geceleri sıcaklık eksi 20’lere kadar düşer. Evi olanın derdi yoktur, yakar sobasını, üzerinde fokurdayan çayını içer.
Peki ya evi olmayan, yakacak sobası olmayan gariban ne yapsın? Ya sokakta yaşamaya çalışan patili dostlarımız ne yapsın? Yemek yok, soba yok, başını sokacak bir kulübesi bile yok. Kışın soğuğu, yazın kavurucu sıcağı onlar için birer mücadele.
Benim sıcacık bir evim olsa bile ben ruhen üşürüm, çünkü dışarıda aç, perişan ve üşüyen o canlar varken içim asla ısınmaz. Bir köşede tek başına titreyen bir sokak hayvanını düşünmek, içimi bir kar gibi kaplar, nefesimi keser. O çaresiz bakışları, sessiz feryatları duymazdan gelemem.
İşte bu yüzden, sadece kendi sıcaklığımızın peşinden gitmek yetmez. Biraz da onların hayatlarına dokunmak, onlara bir parça umut, bir parça sıcaklık götürmek gerek.