Toplumlar, sürekli değişen ve şekillenen dinamiklerle varlıklarını sürdürürken, her birey de bu değişimin bir parçası olmayı ister. Ancak bu evrim, kimi zaman kişisel ve toplumsal kimliklerin kaybolmasına yol açar. Güngör Dilmen’in ünlü eseri ‘Ayak Parmakları Korosu’ da tam bu noktada, gençlerin ve toplumun yabancılaşmasını, değer kaybını ve kimlik krizlerini anlatan güçlü bir anlatım sunar. Oyun, toplumun içinde kaybolan bireylerin ve değişen değerlerin somut bir örneğidir.
Ayak Parmakları Korosu: Yabancılaşan Bireylerin Hikayesi
Güngör Dilmen’in eserinde, toplumun yozlaşmış yapısını ve bireylerin yabancılaşmasını bir metafor olarak kullanmak oldukça etkileyicidir. ‘Ayak Parmakları Korosu’ bir yandan bireylerin topluma yabancılaşmasını anlatırken, bir yandan da kimlik arayışı ve içsel çatışmaları gözler önüne serer. Oyun, bir grup insanın kendi kimliklerini ve iç dünyalarını kaybetmeleri üzerine kuruludur. Tıpkı bireylerin içsel dünyalarındaki kopukluk gibi, dış dünyada da derin bir yabancılaşma yaşanır. Bu yabancılaşma, kişilerin toplumsal bağlardan koparak kendi başlarına varlıklarını sürdürmeye çalışmasına yol açar.
Oyun, karakterlerin kendilerini bulma çabalarına odaklanırken, bir yandan da toplumun gençlerin üzerinde yarattığı baskıları ve onları şekillendirme çabalarını eleştirir. Her biri farklı karakterlere sahip olsa da, hepsi bir şekilde toplum tarafından şekillendirilmiştir. Yabancılaşmanın başlıca sebeplerinden biri de, insanların birbirlerine yabancılaşması ve kendilerini topluma ait hissetmemeleridir. Bu, toplumun dayattığı kimliklere bürünmek zorunda kalan gençlerin, kendi öz kimliklerini kaybetmesine yol açar.
Kendine ve Topluma Yabancılaşma: Gençlerin Kaybolan Kimliği
Bugün, genç nüfus birçok açıdan benzer bir yabancılaşma sürecinden geçiyor. Teknolojinin etkisi, sosyal medyanın dayattığı sahte kimlikler ve aile içindeki iletişim eksiklikleri, gençlerin kendi kimliklerini bulmalarını zorlaştıran faktörler arasında yer alıyor. ‘Ayak Parmakları Korusu’ oyunundaki karakterlerin yaşadığı içsel boşluk ve kaybolan kimlikler, gençlerin dünyasında da önemli bir yer tutmaktadır. Gençlerin, kendilerini bulmaya çalışırken, bir yandan da dış dünyadan gelen baskılarla uğraşması, onları toplumdan yabancılaştıran önemli bir faktördür.
Toplumun gençlere sunduğu roller, genellikle başkalarının ihtiyaçlarına göre şekillenir. Kimileri, başkalarının beklentileri doğrultusunda şekillenirken, kimileri de tamamen dışarıdan gelen etkilere göre kimliklerini inşa etmeye çalışır. Bu süreç, tıpkı marangozun ahşap masayı şekillendirmesi gibi, gençlerin kimliklerini başkalarının isteklerine göre yeniden biçimlendirir. Ancak, gençlerin kendilerine ait bir kimlikleri, bir ‘öz’ benlikleri olmadığında, sonunda yabancılaşan bireyler ortaya çıkar. Bu kaybolan kimlik, toplumda onları işlevsiz ve çirkin hâle getirebilir.
Geleceği İnşa Etmek: Yabancılaşmayı Aşmak
Yabancılaşma, bireysel olarak da toplumsal olarak da önemli bir sorundur. Ancak bu durum, tamamen kaçınılmaz değildir. Tıpkı Güngör Dilmen’in oyunundaki karakterler gibi, gençler de kendi kimliklerini bulabilir, toplumla olan bağlarını güçlendirebilirler. Bunun için toplumun gençlere sunduğu değerler ile bireylerin öz değerlerinin bir araya getirilmesi gerekir. Gençlerin, kendilerini ifade edebilecekleri, özgürleşebilecekleri ve toplumla uyumlu bir kimlik geliştirmeleri sağlanmalıdır.
Toplumun bireylere sunduğu her tür baskı, birer ‘ahşap parçası’ gibi onları şekillendirirken, bu baskılardan kurtulmak ve öz kimliklerini bulmak önemlidir. Gençlerin kaybolan kimlikleri, aslında bir yabancılaşma sürecinin tam ortasında var olmaktadır. Bu noktada, toplumun bir bireyi şekillendirmesi değil, bireylerin kendilerini toplumda bulması gerektiği unutulmamalıdır.