İnsanoğlunda içgüdüsel olarak var olan ve zamanla körelen bu duyu bizi hep en rezil senaryolarla karşı karşıya getiriyor. Halk arasında kötüyü çağırmak diye bahsettiğimiz şey aslında. Misal kimse kendini cehenneme layık görmez değil mi? Herkes cenneti arzular. Bizim aslında kendimizi en iyi olana layık görmemizden kaynaklı. Peki bunu neden günlük hayatlarımıza entegre edip daha iyisi için çalışmaktan ve bunu talep etmekten geri duruyoruz?
Mevcut durumda insanların sahip olabilecekleri şeylerin önündeki en büyük engelin maddi sebepler olduğunun farkındayım elbette. Maddi durumlar peki ne zamandan beri hayalleri satın alır oldu ve bizleri hadsiz bir çaresizliğe sürükledi? Bu bizim korkularımızdan kaynaklı. Kendimizi bizden daha zor durumda olan insanlarla kıyas ederek daha iyi olanı arzulamaktan geri duruyoruz. En kıymetli varlığımız olan zamanımızı harcayıp bizden daha az emekle bizden daha çok şeye sahip olan insanlardan ne eksiğimiz var? Yine bir örnek verecek olursak Avrupa’da rastgele bir ülkede asgari ücretle çalışan biri günde 8 saat çalışarak satın aldığı arabayı sende satın alabilmelisin. Para birimleri her ülkede değişir ama değişmeyen tek şey zaman. Aynı zamanı harcayıp sen sadece hayatını devam ettirmek için gerekli temel yaşam malzemelerini satın alabilirken neden bir başka ülkeden aynı zaman dilimi çok daha fazla şeye karşılık gelsin. Zaman Avrupa’da farklı mı işliyor? Günler 24 saat değil de 12 saat mi Avrupa’da?
Bu bahsettiklerim işin sadece dünyevi tarafı. Daha korkutucu olanı kendilerine sunulan ve kişinin gerçekten hak ettiği şeyleri dahi kabul etmeyip bunu kendine layık görmemesi. Yine bir örnek verecek olursak Sorgun’da düzenlenen festival çok yerinde olacaktır. Özellikle son iki yılda festivale gelen isimler bize talep etmek ve bunu alabilmek aslında bu kadar zor olamadığını gösterdi. Gençler festival için sürekli daha ünlü isimler istedikçe belki de 81 il içerisinde en tanınmayan şehirlerden biri olan Yozgat’ın bir ilçesinde ‘Ne kadar büyük bir festival olabilir ki’ yanılgısının çürütüldüğünü gördük. Ve bunu başaran tek şey istemekti. Gereken tek şey talep etmekti. Bazen olmayacağını düşünsek bile en azından talep edebilmenin ne kadar masumane ve gerekli bir hak olduğunu idrak ediyoruz. Emin olun insanlar kendileri için daha güzel şeyler istedikçe bu istekleri gerçekleştirmek için daha çok gayret göstererek arzu ettikleri şeye ulaşacaklardır.
Peki bunu için ne gerekir? En başta kendini en iyi olana layık görmektir. Bunu arzulamak ve gayret göstermektir. Dediklerim yanlış anlaşılmasın sakın! Tamahkarlıktan söz etmiyorum. Hak ettiklerimizi isteyebilmek ve bunları elde etmekten bahsediyorum. ‘Biz küçük insanlarız bizim ne haddimize’ gibi saçma ve karamsar cümlelerden kurtulup ‘Benim ne eksiğim var’ demeliyiz. Ve isteğimiz şey için mücadele etmeliyiz.
Zaman kavramını ölçü almanız gerçek ölçünün zaman olması yerinde bir teori .yazılarınızın devamını dilerim .başarılar